Saldırganlığa Karşıtlık, Fıtratın Baş Kaldırmasıdır

Ali Rıza Demircan 2022-06-08

Saldırganlığa Karşıtlık, Fıtratın Baş Kaldırmasıdır

Dünyamızda coğrafî bölgeleri, renkleri, dilleri, dinleri, mezhepleri, ideolojileri, aklî düzeyleri ve ilmî seviyeleri farklı milyarlarca insan vardır. Ancak bu farklılıklar ve zıtlıklara rağmen, insanların çok büyük bir bölümü pek cok konuda birleşebilmektedir, örneğin yargıda ve sosyal hayatta, adalet, bitkileri ve hayvanları ile doğal çevrenin korunması, kasıtla insan öldürmeye ölüm cezası verilmesi, felâ-ketzedelere-yoksullara ve bedensel özürlülere yardım ittifak edilen değerler arasındadır. Uyuşturucu maddeler, kimyasal, biyolojik ve nükleer türü kitle imha silahlan, eşcinsellik, işgal ve sömürü amaçlı savaş karşıtlığı da üzerinde birlesilen düşünce ve eylemlerdir.

Bunlardan savaş karşıtlığı ise yerel ve küresel düzeyde insanlığın gündemini oluşturmaktadır.

Şeytanî telkinler, bunaltıcı baskılar, gerçeklerden saptırıcı medyasal propagandalar, ard arda sunulan çıkarlar, ferdî ve toplumsal zaruretler gibi olumsuzluklara ve değinilen kalın çizgili ayrılıklara rağmen nasıl oluyor da insanlar milyonlar halinde örneklendirilen türde insanlık değerlerine sahip akabiliyorlar?

Yüce Allah (cc), insanlan kendisine halife olacak şekilde en güzel kıvamda yaratmıştır.(1)
Koyduğu yasalara göre yaşamaları ve yaşatmaları anlamına halifelik görevlerini iradelerini kullanarak gerçekleştirmelerini dilemiştir. İradelerini özgürce kullanabilmeleri ve böylece mükâfat veya cezaya uğratılabilmeleri için de onları birbirinin zıddı olan özelliklere kabiliyetli ve de eğilimli kılmıştır.

İlâhî bildirilerin nihaî ve mütekâmil seklini oluşturan Kur'an-ı Kerim'in açıklamasına göre insan, iman ve inkâra, adalet ve zulme, sevgi ve nefrete, yardım ve sömürüye, sevgi ve nefrete, affa ve intikama, barış ve savaşa, özetlersek, güzelliklere ve çirkinliklere kabiliyetli ve eğilimlidir.

Bu gerçek Beled Sûresi'nde şöylece açıklanmaktadır:

"Biz insana iki göz, bir dil ve bir çift dudak vermedik mi? Ona güzelliğin ve çirkinliğin yolunu göstermedik mi?"(2)

Şems Sûresi'nin 7 ve 8. ayetlerinde ise bu gerçeğin özümsenebilmesi için şöyle buyurulmaktadır:

"Allah (cc)'ın, kendisine güzellikleri, çirkinlikleri kavrama sezgisini verdiği insan, benliğini ve O'nun yaratılış amacına uygun şekillendirilişini bir düşün."

Karıncalar, anlar ve örümcekler gibi bin bir çeşit canlıların yaratılıştan özelliklerle donatıldıktan gibi, insan da fıtraten güzellikleri ve çirkinlikleri kavrayıcı düzeyde yaratılmıştır. Onun yaratılış düzeni ile kavrayamayacağı güzellikler ve çirkinlikler pek azdır. İnsan; soyut fıtratı ve aklı ile güzellikleri ve çirkinlikleri kavrayabilir de onun ilâhî vahyin yardımını almaksızın idrak edemeyeceği husus, güzellikleri yaşamın çirkinliklerden kaçınmanın görev olduğu gerçeğidir. Anlayamayacağı bir diğer husus da, eylemlerinden ötürü sorgulanacağı ve Cennette armağanlandırılıp, cehennemle azaplandırılacağı hakikatidir.

Şimdi, Cuma mesajımızın omurgasını oluşturan sorumuzu, verilen vahyî bilgilerin ışığında cevaplandıralım. Marksist'inden Budist'ine, Hıristiyan'ından Müslüman'ına, fahişesinden namuslusuna kadar, insanları; örneğin haksız savaş karşıtlığı gibi soylu bir duruşta birleştiren orta nokta, insanın yaratılışıdır. Bir diğer anlatımla, yaratılış özellikleri sebebiyle çirkinlikleri kavrayabilmeleridir. Misallendirirsek, maddeci sosyalist haksız savasın çirkinliğini yaratılış düzeni olan fıtratıyla kavrarken, şuurlu Müslüman fıtratıyla ve fıtratıyla örtüşen İslâmî doğrularla idrak edebilmektedir.

Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e kadar bütün peygamberlerin ortak tebliği olan ve Kur'an'da son sekline bürünen îlâhî ölçülerle terbiye edilemediği için yalnızca 20. asırda birinci ve ikinci dünya harpleriyle ve Kore, Vietnam, Irak-İran, Bosna, Keşmir ve Filistin benzeri savaşlarla takriben 100 milyon evlâdım kaybeden insanlığın tek ümidi hiç şüphesiz açıklanan fıtratıdır.

Bir diğer ifadeyle güzellikleri ve çirkinlikleri doğuştan kavrayabilme özelliğidir.

İnsan fıtratının ideal ölçüler içinde, ancak Yaratıcısı olan Allah'ın koyduğu ve Fıtrat Dini olarak nitelendirdiği İslam'la korunarak geliştirebileceği açıktır. Ancak fıtratın kendi ayaklarıyla yürüyerek sosyal adalet gibi güzellikler ve haksız savaş gibi çirkinlikler için ayaklanabilmesi de mümkündür.

Beled Sûresi'nde erdemi sembolize eden sarp yokuşa atılıma yüreklendirilen insanın, imandan önce özgürlüğünü kaybetmiş insanların kurtarılması ve yoksulların doyurulmasına yönlendirilmesi bu imkâna işaret buyurmaktadır.(3)

"Ben, İslâm öncesi hayatımda köle azad eder, yetimlere ve de dullara yardım ederdim" diyen Hâkim b. Hızam'a, Sevgili Peygamberimiz tarafından; "Sen yaptığın bu güzel ameller sebebiyle İslâm'a erdirildin" buyrulması da fıtratın gücünü göstermektedir.(4)

Hiç şüphesiz dış etkenler ve iradeli tercihler sonucu insanın fıtratı etkilenebilir, duyarsızlaşabilir, kilitlenip mühürlenebilir. Ancak Kur'an'ın bildirdiği üzere, "kendisini mazur gösterecek gerekçeler ileri sürse de insanı yaptıklarının bilinçli şahidi" kılan insan fıtratı bütünü ile değiştirilemez.(5)

Bu sebeple insanlar, örneğin zulümlerine "kitle imha silahlarını imha, demokrasi ve laiklik" gibi gerekçeler üretseler de kendilerini de, insanlığı da aldatamazlar. Biz de aranmamalıyız.

Cuma mesajımızı, güzelliklere olan fıtrî eğilimlerimizi kalıcı ve sürekli kılmasını Yüce Mevlâmızdan istememizi öğreten Peygamberi bir dua ile bitiriyorum:

"Allah'ım Nefsime kavrattığın güzelikler yaşat Onu çirkinliklerden arındır. Onu arındırabileceklerin en hayırlısı Sensin. Onun yardımcısı da koruyucusu da ancak Sensin."(6)

 

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0